Arama Sonuçları O günü

Hızlı Erişim Linki: https://www.hadisarabul.com/hadisbul/35913-O-gunu/520

NoHadis MetniKaynak
14473

Bize Vekî' ve Yezîd İbn Hârûn tahdîs ettiler. Lafız Yezîd'indir: Onlar da Kelımes ibnu'l-Hasen'den; O da Abdullah ibn Bureyde'den; O da Abdullah ibnu Mugaffel(R)'den. Abdullah ibn Mugaffel bir kimseyi sapan ile taş atarken gördü de Ona:

— Böyle taş atma! Çünkü Rasûlullah (S) böyle sapan ile taş at­maktan (ümmetini) nehyetti -yâhud sapanla taş atmayı çirkin görürdü-, demiştir.

Râvî İbn Mugaffel devamla:

— Şübhesiz bu sapan taşıyle ne av avlanır, ne de düşman para­lanır ve öldürülür. Ancak bu taş bazen diş kırar, bazen de göz çıka­rır, demiştir.

Abdullah ibn Mugaffel bunun ardından bir müddet sOnra O kim­seyi yine sapanla taş atarken görmüş de Ona:

— Ben sana Rasûlullah'ın sapan taşı atmayı nehyettiği -yâhud: Bu atışı çirkin gördüğünü- tahdîs edip söylüyOrum da sen hâlâ atma­ya devam ediyOrsun! Artık seninle bundan sOnra şu kadar şu kadar zaman kOnuşmam! demiştir

 
Buhari - KITABU'Z-ZEBAIH VE'Ş-SAYD - 5
14261

Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, iyiliğini dilediği kulunun cezasını dünyada verir. Fenalığını dilediği kulunun cezasını da, kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye, dünyada vermez.”

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (yine) şöyle buyurmuştur:

“Mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. Allah, sevdiği tOpluluğu belâya uğratır. Kim başına gelene rızâ gösterirse Allah Ondan hOşnut Olur. Kim de rızâ göstermezse, Allahın gazabına uğrar.”

Tirmizî, Zühd 57. Ayrıca bk. İbnî Mâce, Fiten 23
14262

Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:

Ebû Talha radıyallahu anh’ın hasta bir erkek çOcuğu vardı. Ebû Talha evde değilken çOcuk öldü. Eve döndüğü zaman:

Oğlumun durumu nedir?” diye sOrdu.

ÇOcuğun annesi Ümmü Süleym:

O şimdi eskisinden daha rahat, dedi. Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi.Ebû Talha yemeğini yedi sOnra da hanımıyla yattı. Daha sOnra hanımı Ona “ÇOcuğu defnediniz” dedi.

Ebû Talha sabahleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve Olup biteni anlattı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Bu gece ilişkide bulundunuz mu?” diye sOrdu.

Ebû Talha:

Evet, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahım, bu ikisine mübârek kıl” diye dua etti.

(Zamanı gelince) Ümmü Süleym bir erkek çOcuk dOğurdu. Ebû Talha bana:

“ÇOcuğu al, Peygamber’e götür” dedi. Ümmü Süleym de bir miktar hurmaverdi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “ÇOcuğun yanında herhangi bir şey var mı?” diye sOrdu. Ben: Evet, bir kaç hurma var, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hurmaları ağzına alıp çiğnedi. SOnra çıkarıp çOcuğun ağzına kOydu ve damağını hafifçe Oğdu, adını da Abdullah kOydu.

Buhâri, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Edeb 23; Fezâilü’s-sahâbe 107

Buhârî’nin bir rivayetine göre Süfyân İbni Uyeyne; “Ensardan bir kişi (İbâye İbni Rifa’a) Abdullah’ın dOkuz çOcuğunu gördüğünü, hepsinin de Kur’an’ı Okuyan ve mânasını anlayan kimseler Olduğunu söylemiştir.” Buhâri, Cenâiz 42 Müslim’in rivâyetinde ise, Olay şöyle anlatılmaktadır:

Ebû Talha’nın, Ümmü Süleym’den Olma bir Oğlu vefat etti. Ümmü Süleym, ev halkına:

Ebû Talha’ya ben haber vermedikce, Oğlu hakkında hiç biriniz bir şey söylemeyiniz! diye tenbihledi. SOnra Ebû Talha eve geldi. Ümmü Süleym akşam yemeğini getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi. Yemekten sOnra Ümmü Süleym, eskiden Olduğundan daha güzel süslendi. O da hanımıyla yattı. Ebû Talha’nın karnı dOyup tatmin Olduğunu görünce Ümmü Süleym Ona: Ey Ebû Talha, bir millet, bir aileye emânet bir şey verseler de, sOnra emânetlerini isteseler, iade etmeyebilirler mi, ne dersin? dedi.

Ebû Talha:

Hayır, (vermemezlik edemezler) dedi.

Ümmü Süleym:

O halde Oğlunu geri alınmış böyle bir emânet bil, dedi.

Ebû Talha kızdı ve:

Mademki öyle, niçin hiç bir şey Olmamış gibi davrandın? Şimdi de tutmuş,Oğlumun durumunu bana haber veriyOrsun, öyle mi? dedi. Derhal kalkıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve Olanı biteni Olduğu gibi haber verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Geçen gecenizi Allah hakkınızda bereketli kılsın” buyurdu.

Ümmü Süleym hâmile kaldı.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmıştı. Ümmü Süleym de bu sefere iştirak etmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seferden döndüğünde Medine’ye gece girmezdi. Medine’ye yaklaştıklarında Ümmü Süleym’i dOğum sancıları tuttu. Bu sebeple Ebû Talha Onun yanında kaldı, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yOluna devam etti. Ebû Talha şöyle demeye başladı:

Rabbim! Sen çOk iyi bilirsin ki ben, Resûlün ile beraber Medine’den çıkmaktan, Onunla beraber Medine’ye girmekten sOn derece memnun Olurum. Fakat bu defa bildiğin sebepten takılıp kaldım.

Bunun üzerine Ümmü Süleym:

Ebû Talha! Şimdi artık sancım kalmadı. Sen git, dedi.

(Enes diyOr ki) Biz yOlumuza devam ettik. Medine’ye geldiklerinde Ümmü Süleym’i yine dOğum sancısı tuttu ve bir erkek çOcuk dOğurdu. Annem (Ümmü Süleym) bana:

Enes, bu çOcuğu sen sabahleyin Resûlullah’a götürmeden kimse emzirmesin, dedi. Sabahleyin ben çOcuğu alıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e götürdüm. Resûlullah’ın elinde bir dağlama âleti vardı. Beni görünce: Herhalde Ümmü Süleym dOğum yaptı, buyurdular. Evet, dedim. Hemen elindeki dağlama âletini bıraktı. Ben de çOcuğu kucağına verdim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye has acve hurmasından bir tane istedi. Onu ağzında iyice çiğnedi, sOnra da çOcuğun ağzına çaldı. ÇOcuk yalanmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Medinelilerin hurma sevgisine bakın!” buyurdu. ÇOcuğun yüzünü Okşadı ve Ona Abdullah adını verdi.

Buhâri, Cenâiz 42, Akîka 1; Müslim, Edeb 23; Fezâilü’s-sahâbe 107
14264

Süleyman İbni Surad radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında OturuyOrdum. İki kişi birbirine sövüp duruyOrdu. Bunlardan birinin yüzü öfkeden kıpkırmızı Olmuş, bOyun damarları şişmiş, dışarı fırlamıştı.

Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben bir söz biliyOrum, eğer bu kişi Onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Eğer O, “Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm = İlâhi rahmetten kOvulmuş şeytandan Allaha sığınırım” derse, üzerindeki hâl kaybOlur.”

Oradakiler Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Ona “İlâhî rahmetten kOvulmuş şeytandan Allah’a sığın!” tavsiyesinde bulunduğunu ilettiler.

Buhârî, Bed’ü’l-halk 11, Edeb 44, 76; Müslim, Birr 109
14265

Muâz İbni Enes radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimseyi Allah, Kıyamet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır.”

Ebû Dâvûd, Edeb 3 ; Tirmizî, Birr 74; Kıyâmet 48. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 18
14273

Ebû Muhammed Hasan İbni Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den:

“Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, (sözde ve işde) dOğrudan huzur, yalandan kuşku duyar” buyurduğunu belledim.

Tirmizî, Kıyâmet 60
14274

Ebû Süfyân Sahr İbni Harb radıyallahu anh, Bizans Kralı Herakliyus ile aralarında geçen uzun kOnuşmayı naklederken şöyle dedi:

Herakliyus:

O (peygamber Olduğunu söyleyen) adam size neleri emrediyOr? diye sOrdu.Ben de:

Sadece Allah’a kulluk ediniz, O’na hiç bir şeyi Ortak kOşmayınız.Atalarınızın iman ettiklerini söyledikleri şeyleri terkediniz, diyOr ve bize namaz kılmayı, sözde ve işde dOğruluğu, iffetli yaşamayı ve akraba ile ilgilenmeyi emrediyOr, dedim.

Buhârî, Bed’u’l-vahy 6, Salât 1, Sadakât 28; Müslim, Cihâd 74
14278

Ömer İbnü’l-Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yOldan gelmiş bir hali Olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sOkuldu, önüne Oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne kOydu ve:

Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat! dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“İslâm, Allah’tan başka ilah Olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resûlü Olduğuna şehâdet etmen, namazı dOsdOğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan Orucunu (eksiksiz) tutman, yOluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdu. Adam: DOğru söyledin dedi. Onun hem sOrup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam: Şimdi de imanı anlat bana, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir” buyurdu.

Adam tekrar:

DOğru söyledin, diye tasdik etti ve: Peki ihsan nedir, Onu da anlat, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İhsan, Allah’a Onu görüyOrmuşsun gibi kulluk etmendir. Sen Onu görmüyOrsan da O seni mutlaka görüyOr” buyurdu.

Adam yine:

DOğru söyledin dedi, sOnra da: Kıyâmet ne zaman kOpacak? diye sOrdu.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kendisine sOru yöneltilen, bu kOnuda sOrandan daha bilgili değildir” cevabını verdi.

Adam:

O halde alâmetlerini söyle, dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Annelerin, kendilerine câriye muamelesi yapacak çOcuklar dOğurması, yalın ayak, başı kabak, çıplak kOyun çObanlarının, yüksek ve mükemmel binalarda birbirleriyle yarışmalarıdır ” buyurdu.

Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sOnra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ey Ömer, sOru sOran kişi kimdi, biliyOr musun?” buyurdu. Ben: Allah ve Resûlü bilir, dedim.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

O Cebrâil’di, size dininizi öğretmeye geldi” buyurdu.
Müslim, Îmân 1, 5. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Nesâi, Mevâkît 6; İbni Mâce, Mukaddime, 9
14283

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre kendisi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“İsrâil Oğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ Onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.

Melek ala tenliye geldi:

En çOk istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli: Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek Onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa: En çOk sahip Olmak istediğin mal nedir? dedi. Adam: Deve (yahut da sığır)dır, dedi. Ona On aylık gebe bir deve verildi. Melek: Allah sana bu deveyi bereketli kılsın! diye dua etti.

SOnra kele gelerek:

En çOk istediğin şey nedir? dedi. Kel: Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek Onu sıvazladı, kelliği kaybOldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sOrdu: En çOk sahip Olmak istediğin mal nedir? Adam: Sığır… dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek: Allah sana bunu bereketli kılsın! diye dua ettikten sOnra körün yanına geldi ve : En çOk istediğin şey nedir? dedi. Kör: Allah’ın gözlerimi iâde etmesini ve insanları görmeyi çOk istiyOrum, dedi. Melek (Onun gözlerini) sıvazladı. Allah Onun gözlerini iâde etti. Bu defa Melek: En çOk sahip Olmak istediğin şey nedir? dedi. O da: KOyun… dedi. Bunun üzerine Ona döl veren bir gebe kOyun verildi.

Deve ve sığır yavruladı, kOyun kuzuladı. Neticede birinin vâdi dOlusu develeri, diğerinin vâdi dOlusu sığırı, ötekinin de bir vâdi dOlusu kOyun sürüsü Oldu.

Daha sOnra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:

Fakirim, yOluma devam edecek imkânım yOk. Gitmek istediğim yere önce Allah sOnra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yOlculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyOrum, dedi.

Adam:

Mal verilecek yer çOOOk, dedi. Melek: Ben seni tanıyOr gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi. Adam: Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek: Eğer yalan söylüyOrsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.

SOnra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek Ona da:

Yalan söylüyOrsan, Allah seni eski haline çevirsin! dedi.

Körün kılığına girip bu defa da Onun yanına gitti ve:

Fakir ve yOlcuyum. YOluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sOnra senin sâyende yOluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir kOyun istiyOrum ki, Onunla yOluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör: Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zOrluk çıkarmayacağım, dedi. Melek:

Malın senin Olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı Oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve Oradan ayrıldı).

Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10
14306

Ebû Sirve’a (veya Serve’a) Ukbe İbni Hâris radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir keresinde Medine’de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında ikindi namazı kılmıştım. Resûlullah selâm verip namazı bitirdi ve sür’atle yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin Odasına gitti. Cemaat, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu telaşından endişe ettiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kısa sürede döndü, kendisinin bu acele davranışından dOlayı meraklanmış Olduklarını gördü ve şöyle buyurdu:

Odamızda birazcık altın -veya gümüş- Olduğunu hatırladım da beni hayırda acele etmekten alıkOymasını istemedim ve derhal dağıtılmasını emrettim.”

Buhârî, Ezân 158, el-Amel fi’s-salât 18; Nesâî, Sehv 104 Buhârî’nin bir başka rivayetinde bu ifade şu şekildedir:

Odada, sadaka (Olarak dağıtılacak) bir miktar altın -veya gümüş bırakmıştım. Onun gece evde kalmasını uygun görmedim.” Buhârî, Zekât 20

Buhârî, Ezân 158, el-Amel fi’s-salât 18; Nesâî, Sehv 104