Arama Sonuçları Yakında bir

Hızlı Erişim Linki: https://www.hadisarabul.com/hadisbul/7095-Yakinda-bir/10

NoHadis MetniKaynak
10864 Yakında sizinle Rumlar arasında dört sulh anlaşması olur. Dördüncü Âl-i Harundan biri ile gerçeklenir. Ve bu yedi sene devam eder. Denildi ki: "Ya Resulallah, o gün insanların imamı kimdir?" Buyurdu ki: "İmam, Benim evladımdan, kırk yaşında, yüzü parlak bir yıldız gibi olan, sağ yanağında siyah bir beni bulunan ve üzerinde iki kutvânî aba olan bir kimsedir. Tavrı beni İsrail ulemasına benzer. Yirmi sene hüküm sürer. Arzdaki hazineleri çıkarır ve şirk beldelerini feth eder.Ramuz el e-hadis, 299. sayfa, 8. hadis
10877 Benden sonra Yakında bir kavim gelecek, benim hadisimden soracaklar. Onlara ancak ezberlediklerinizi söyleyiniz. Kim kasten bana yalan isnad ederse cehennemde yerine hazırlansın.Ramuz el e-hadis, 300. sayfa, 12. hadis
10879 Ümmetime Yakında bir zaman gelir ki, Kuran okuyacak çok, fakihler az olur. İlim kabz olunur. Kargaşalık çoğalır. Ondan sonra bir zaman gelir ki, ümmetimden bir takım adamlar Kur'an okurlar ama bu, gırtlaklarını geçmez. Bundan sonra yine öyle bir zaman gelir ki, müşrik müminle aynı mevzuda söylediğinin mislinde mücadele eder.Ramuz el e-hadis, 301. sayfa, 1. hadis
10890 Ümmetime, Yakında geçmiş ümmetlerin hastalığı isabet eder: Dünya nimetinden neşelenmek(batıl ile ferahlanmak ve tekebbür) tuğyan ve kin, mal ve evlat çoğaltma, haksız düşmanlık, husumet ve haddi aşan bir hased (ki neticesi mukateledir).Ramuz el e-hadis, 302. sayfa, 5. hadis
10891 Ümmetime Yakında, ahir zamanda, kader meselesinden bir kapı açılır. Ve onu hiçbir şey kapamaz. Onu açanlara rastlarsanız, kendilerini şu mealdeki ayetle karşılarsanız size kafi gelir: "Arzda ve nefislerinizde her kime isabet eden bir musibet yoktur ki, kitapta tesbit edilmiş olmasın."Ramuz el e-hadis, 302. sayfa, 6. hadis
10896 Benden sonra Yakında birtakım sultanlar peydah olur. Kapılarında fitneler develerin yatakları gibidir. Kimseye bir hayır göstermezler. bir şey verirlerse, ancak onların dinlerinden bir taviz kopararak verirler.Ramuz el e-hadis, 302. sayfa, 11. hadis
10897 Benden sonra Yakında ümmetimden bir taife zuhur eder ki, Kur'an'ı okurlar ama boğazlarını geçmez. Dinden de okun yaydan çıktığı gibi çıkarlar ve avdet de etmezler. Onlar, halkın ve mahlukatın en şerlisidirler. Alametleri de yüzünü gözünü traş etmeleridir.Ramuz el e-hadis, 302. sayfa, 12. hadis
10899 Yakında seninle Aişe (r.anha) arasında bir hadise olacak(bunu Hz. Ali (r.a.)'a söylemişti). Hz.Ali (r.a.) dedi ki: "Öyle ise Ya Rasulallah, ben onların en fenasıyım." Buyurdu ki: "Hayır. Lakin bu hadise olduğunda sen onu evine(mahalli emanına) teslim et (cemel vakası).Ramuz el e-hadis, 303. sayfa, 2. hadis
10906 Benden sonra Yakında, bazı umera gelecek, birbirini öldürecekler.(mevki makam için)Ramuz el e-hadis, 303. sayfa, 9. hadis
14248

Suheyb (-i Rûmî) radıyallâhü anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden önceki ümmetler içinde bir padişah, bir de onun sihirbazı vardı. Bu sihirbaz yaşlanınca, padişaha:

“Ben yaşlandım, bana genç birini göndersen de ona sihirbazlığı öğretsem” dedi.

Padişah da ona bir genç gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahip bulunmaktaydı. Genç ona uğradı, yanında oturdu ve konuşmalarını dinledi, beğendi. Sihirbaza her gittiğinde rahibe uğrar ve yanında bir süre kalırdı. Sihirbaz ona “niçin geç kaldın?” diye kızar ve döğerdi. Delikanlı bu durumu rahibe şikâyet etti. O da şöyle dedi:

Sihirbazdan korktuğunda, “evdekiler alıkoydular”de; âilenden çekindiğindede “sihirbaz alıkoydu” de.

Genç, durumu böylece idare edip giderken, bir gün yolda insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı ve kendi kendine “Sihirbazın mı yoksa râhibin mi daha üstün olduğunu işte şimdi öğreneceğim” diyerek bir taş aldı ve “Ey Allahım, rahibin yaptıklarını sihirbazın yaptıklarından daha çok seviyorsan, şu hayvanı öldür ki insanlar yollarına devam etsinler” dedi ve taşı hayvana doğru fırlatıp onu öldürdü. Halk da geçip gitti. Daha sonra delikanlı râhibe gelip olayı anlattı. Râhip ona:

Delikanlı! Şimdi artık sen benden daha üstünsün. Zira, sen bu gördüğüm mertebeye erişmişsin. Öyle sanıyorum ki, sen Yakında bir belâya uğratılacaksın. Böyle bir şey olursa, sakın benim bulunduğum yeri kimseye gösterme! dedi.

Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulmuş olanları kurtarır ve diğer hastalıkları da tedâvî ederdi. Padişahın o sıralarda kör olmuş bir yakını bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya gitti ve:

Eğer beni tedâvî edersen, bütün bunlar senin olacak dedi.

Delikanlı:

Ben kendiliğimden kimseye şifâ veremem. Şifayı ancak Allah Teâlâ verir.Eğer sen Yüce Allah’a inanırsan, ben ona dua ederim, o da (dilerse) sana şifa verir, dedi.

Adam iman etti. Allah Teâlâ da ona şifa verdi. Adam eskiden olduğu gibi padişahın yanına gelip meclisteki yerini aldı.

Padişah:

Senin gözünü kim iyi etti? diye sordu. O da: Rabbim, dedi.

Bu defa Padişah:

Senin benden başka rabbin mi var? diye gürledi.

Adam:

Benim de senin de rabbin Allah Teâlâ’dır, dedi.

Bunun üzerine sinirlenen padişah adamı tutuklattı ve gencin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Sonuçta adam gencin yerini söyledi. Delikanlı getirildi. Padişah ona:

Delikanlı, demek senin sihirbazlığın körleri ve alacaları iyi edecek dereceye ulaşmış. Duydum ki sen epeyce işler yapıyormuşsun, öyle mi? diye sordu.

Delikanlı:

Hayır, ben kimseye şifa veremem. Şifa veren Allah Teâlâ’dır dedi.

Padişah delikanlıyı tutuklattı ve rahibin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Neticede râhip getirildi ve kendisine “dininden dön!” denildi. Râhip bu teklife yanaşmadı. Bunun üzerine padişah bir testere getirtip başının tam ortasından rahibi ikiye biçtirdi. Rahibin parçalarının her biri bir yana düştü. Sonra Padişahın adamı getirildi ona da “dininden dön!” denildi. Ancak o da kabul etmedi. Padişah onu da parçalarının her biri bir tarafa düşünceye kadar testere ile başının ortasından ikiye biçtirdi. Daha sonra delikanlı getirildi ve “dininden dön (yoksa öleceksin)” diye tehdid edildi, fakat delikanlı direndi. Padişah delikanlıyı adamlarından bir gruba teslim etti ve onlara şu tâlimatı verdi:

Bunu şu dağın tepesine çıkarın, dininden dönerse ne âlâ, değilse, aşağıya yuvarlayın gitsin.

Delikanlıyı götürdüler, dağın tepesine çıkardılar.

Delikanlı:

“Allahım, beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!” diye dua etti. Bunun üzerine dağ sarsıldı ve onlar aşağı yuvarlandılar. Delikanlı sapasağlam yürüyerek padişahın yanına döndü. Padişah ona:

Yanındakiler ne oldu? dedi.

Delikanlı da :

Allah beni onların elinden kurtardı, dedi.

Bunun üzerine padişah, delikanlıyı adamlarından bir başka gruba teslim etti ve:

Bunu Kurkur denilen bir gemiye bindirip denizin ortasına götürün. Dininden dönerse ne âlâ, değilse, denize atın gitsin, dedi.

Delikanlıyı alıp götürdüler. O:

“Allahım, beni bunların elinden dilediğin şekilde kurtar!” diye dua etti.

Gemi içindekilerle beraber ala-bora oldu, hepsi boğuldu. Delikanlı sağ-sâlim padişahın yanına döndü.

Padişah onu görünce:

Yanındakiler ne oldu? diye sordu.

Delikanlı da:

Allah beni onların elinden kurtardı, dedi ve ilâve etti: Benim sana söyleyeceklerimi yapmadıkça beni öldüremezsin.

Padişah:

Neymiş onlar? dedi.

Delikanlı :

Halkı geniş bir meydanda topla. Beni de bir hurma kütüğüne bağla.Okdanlığımdan bir ok al, yayın tam ortasına koy. Sonra da “Delikanlının rabbinin adıyla de ve at. İşte ancak bunu yaparsan beni öldürebilirsin” dedi.

Padişah halkı geniş bir meydanda topladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. Sonra delikanlının sadağından bir ok aldı, yayına yerleştirdi. “Delikanlının rabbi olan Allah adıyla” deyip oku fırlattı. Ok, delikanlının şakağına isabet etti. Delikanlı elini şakağına koydu ve oracıkta öldü.

Bunun üzerine halk:

Biz, delikanlının rabbine iman ettik, dediler.

Daha sonra durumu padişaha ileterek:

Gördün mü çekindiğin şey nihâyet başına geldi; halk iman etti, dediler.

Bunun üzerine padişah, sokak başlarına büyük hendekler kazılmasını emretti. Hendekler ateşle doldurulmuştu.

Padişah:

Bu yeni dinden dönmeyen herkesi, zorla ateşe atın, (yahut “onları ateşe girmeye zorlayın”) dedi.

Emri yerine getirdiler. En sonunda kucağında çocuğu ile bir kadın geldi, bir ara ateşe girmemek ister gibi yaptı, sendeledi. Çocuk:

“Anneciğim, sık dişini, sabret, çünkü sen hak din üzeresin!” de(mek suretiyle annesini cesaretlendir)di.

Müslim, Zühd 73