Arama Sonuçları bir çok

Hızlı Erişim Linki: https://www.hadisarabul.com/hadisbul/2761-bir-cok/130

NoHadis MetniKaynak
14361

Enes ibni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:

Peygamber Efendimizin nâfile ibadetlerini öğrenmek üzere, sahâbeden üç kişilik bir grup, Peygamber hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Efendimiz’in ibadetleri bildirilince, onlar bunu azımsadılar ve

Allah’ın Resûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır, dediler. İçlerinden biri: Ben ömrümün sonuna kadar, bütün gece uyumaksızın namaz kılacağım,dedi. bir diğeri: Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim, dedi. Üçüncü sahâbî de: Ben de sağ olduğum sürece kadınlardan uzak kalacak, asla evlenmeyeceğim, diye söz verdi. bir müddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları söyledi: “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben bazan oruç tutuyor, bazan tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir.”
Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5. Ayrıca bk. Nesâî, Nikâh 4
14367

Ebû Muhammed Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e benim şöyle dediğim haber verilmiş:

Allah’a yemin ederim ki, yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup, geceleri de ibâdet ve tâatle uyanık geçireceğim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

“Bunları söyleyen sen misin?” diye sordu. Ben de kendisine: Anam babam sana feda olsun, ya Resûlallah! Evet, ben böyle söylemiştim,dedim. Buyurdular ki: “Sen buna güç yetiremezsin. Hem oruç tut, hem iftar et; hem uykunual, hem ibadet et; her aydan üç gün oruç tut; çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise bütün zamanını oruçlu geçirmek gibidir.” Bunun üzerine ben: Bunun daha çoğunu yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamber Efendimiz: “O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma” buyurdu. Ben:

- Ama ben bundan daha fazlasını yapabilirim, deyince Resûl-i Ekrem:

– “Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün tutma; bu Dâvûd aleyhisselâm’ın orucu olup, oruçların en ölçülü olanıdır” buyurdular.

bir başka rivayette: “Bu, oruçların en faziletlisidir” şeklindedir. Ben:

- Bundan daha faziletlisine de gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:

“Bundan daha faziletlisi yoktur” buyurdu.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiye etmiş olduğu, ayda üç gün orucu kabul etmem, bana ehlimden ve malımdan daha sevimli olacakmış.

bir rivayete göre:

“Senin gündüzleri oruçlu, geceleri uyanık geçirdiğin bana haber verilmedi mi sanıyorsun?” buyurmuştu. Ben de:

Elbette haber verilmiştir, yâ Resûlallah! dedim. Bunun üzerine: “Böyle yapma, bazı kere oruç tut, bazan tutma; gece hem uyu, hem deteheccüde kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, iki gözünün hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerinin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana yeter. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır; bu da bütün zamanının oruçlu olması demektir.” Abdullah der ki: Ben artırdıkça iş aleyhime döndü. Sonra ben: Yâ Resûlallah! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim.Buyurdular ki: “O halde Allah’ın Nebisi Dâvûd’un orucunu tut, daha fazlasını yapma.” Dâvûd orucu nedir? diye sordum. “Senenin yarısını oruçlu geçirmektir” buyurdu.

Abdullah yaşlandıktan sonra:

Keşke Allah’ın Resûlü’nün ruhsatını kabul etmiş olsaydım, der dururdu.

bir başka rivayet şöyledir:

“Senin bütün günleri oruçlu geçirdiğinden ve her gece Kur’an’ıokuduğundan haberdar olmadığımı mı sanıyorsun?” Bunun üzerine ben: Elbette haberdarsındır, yâ Resûlallah! Fakat ben bununla sadece hayraulaşmayı diliyorum, dedim. Peygamber Efendimiz: “Allah’ın Nebîsi Dâvûd’un orucunu tut, çünkü o insanların en çokibadet edeni idi. Ayda bir defa da Kur’an’ı hatmet” buyurdu.

Ben ise:

- Ya Resûlallah! Benim bundan daha fazlasına gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz:

“O halde yirmi günde bir hatmet” buyurdu. Ben yine: Ya Resûlallah! Bundan daha fazlasını yapabilirim, dedim. O: “Öyleyse on günde bir hatmet” buyurdu. Ben tekrar: Bundan daha fazlasına gücüm yeter, yâ Nebîyyallah! diye ısrar edince: “Şu halde yedi günde bir hatim yap, artık bunun üzerine artırma”buyurdular. Ben artırdıkça, aleyhime artırıldı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki: “Şüphesiz ki sen bilmiyorsun, belki ömrün uzun olur?”Abdullah İbni Amr der ki: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’ in bana söylediği hale döndüm. İhtiyarlayınca, onun ruhsatını kabul etmiş olmayı çok arzu ettim.

bir başka rivayette ise şöyledir:

“Senin çocuklarının da senin üzerinde hakları vardır.” bir diğer rivayette:

“Bütün zamanını oruçlu geçirenin orucu yoktur.” Bu sözünü üç defa tekrarladı.

bir diğer rivayette:

“Allah’a en sevimli olan oruç, Dâvûd aleyhisselâm’ın orucudur. Allah’a en sevimli namaz da Dâvûd aleyhisselâm’ın namazıdır. Dâvûd aleyhisselâm gecenin yarısını uyuyarak geçirir, sonra üçte birinde namaz için kalkar, altıda birinde yine uyurdu. bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında kaçmazdı.” Başka bir rivayet de şu şekildedir:

Abdullah şöyle demiştir:

Babam beni soyca üstün bir hanımla evlendirdi. Zaman zaman gelininin yanına gelir gider, ona beni sorarmış. O da dermiş ki:

- O ne iyi erkektir, evine geldiğimden beri yatağıma ayak basmadı, ne halde olduğumu da araştırmadı.

Vaziyet böyle devam edip gidince, babam durumu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e anlatmış, Peygamberimiz:

“Onu benimle görüştür” buyurmuş. Daha sonra ben Resûl-i Ekrem ile karşılaştım. Bana: “Nasıl oruç tutuyorsun?” diye sordu. Ben de: Her gün, dedim. Sonra: “Nasıl hatim yapıyorsun?” dedi. Ben: Her gece, diye cevap verdim.

Abdullah İbni Amr daha önce geçen konuşmalarının benzerini anlattı. O, geceleyin rahat etmek için, okuduğu Kur’an’ın yedide birini, gündüz aile fertlerinden birine okuyup dinletirdi. Güçlü ve kuvvetli olmak istediğinde, bir kaç gün oruç tutmazdı. Sonra oruç tutmadığı günleri sayar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e verdiği sözden caymış olmamak için, tutamadığı günler kadar orucu kazâ ederdi.

Buhârî, Savm 55, 56, 57, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, Nikâh 89; Müslim, Sıyâm 181-193
14409

Nu'mân ibnu Beşîr (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Halâl olan şeyler bellidir. Haram olanlar da belli­dir. Fakat halâl ile haram arasında bir takım şübheli şeyler vardır. Her kim kendisince günâh olması sezilen bir şeyi terk ederse o, harâmlığı apaçık olan şeyi daha çok terkedici olmuştur. Her kim gü­nâh olması şübheli olan şeye cür'et ederse, bu da harâmlığı apaçık olan şeylere dalmağa yaklaşmıştır. Ma'siyetler (haramlar) Allah'ın korusudur. Her kim sürüsünü korunmuş arazî etrafında otlatırsa, o koruluğa düşmesi yakın olur"

Buhari - KİTABU'L-BUYU' - 5
14368

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kâtiplerinden Ebû Rib’î Hanzala İbni Rebî‘ el-Üseydî şöyle demiştir:

Ebû Bekir benimle karşılaştı ve bana:

Nasılsın, ey Hanzala? diye sordu. Ben de: - Hanzala münafık oldu, dedim. Ebû Bekir: Sübhânellah, sen ne diyorsun? dedi. Ben cevaben dedim ki: Bizler, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunuyoruz. Bize cennet ve cehennemden bahsediyor, sanki gözlerimizle görüyormuşuz gibi oluyoruz. Onun huzurundan ayrılıp çoluk çocuğumuzun yanına ve işlerimizin başına dönünce, çok şeyi unutuyoruz.

Ebû Bekir radıyallahu anh dedi ki:

Allah’a yemin ederim ki, biz de benzeri şeylerle karşı karşıyayız. Ben veEbû Bekir birlikte yola düştük ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna girdik. Ben: Ya Resûlallah! Hanzala münafık oldu, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :

– “Bu ne demek?” dedi. Ben:

Ya Resûlallah! Senin yanında bulunuyoruz, bize cennet ve cehennemdenbahsediyorsun; sanki onları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Senin huzurundan çıkıp da çoluk çocuğumuzun yanına ve işimizin başına dönünce, çoğunu unutuyoruz, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :

“Nefsimi gücü ve kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederimki, şayet siz, benim yanımda bulunduğunuz hâl üzere devam edip zikir üzere olabilseydiniz, yataklarınızda ve yollarınızda melekler sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala, bir saatinizi ibadete, bir saatinizi de dünya işlerinize ayırınız” buyurdu ve bu sözünü üç defa tekrarladı

Müslim, Tevbe 12-13. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59
14406

Abdurrahmân ibnu Avf (R) şöyle demiştir:

Medîne'ye geldiğimiz zaman Rasûlullah (S) benimle Sa'd ibnu'r-Rabî' arasında kardeşlik kurmuştu. Bunun üzerine Sa'd ibnu'r-Rabî' (ben Abdurrahmân'a):

— Ben mal cihetiyle Ensâr'ın en zenginiyim. Bunun için malı­mın yarısını sana ayırıyorum. Ve bak! îki kadınımın hangisini sever­sen senin için ondan vazgeçer, onu boşarım. İddeti geçipde evlenme halâl olduğu zaman onunla evlenirsin, dedi.

Râvî dedi ki: Bu teklif üzerine Abdurrahmân, Sa'd'e:

— Benim bu hususta ihtiyâcım yoktur. İçinde ticâret yapılan bir çarşı var mı? dedi.

Sa'd:

—  Kaynukaa' kabilesinin çarşısı vardır, dedi.

Râvî dedi ki: Abdurrahmân sonra Kaynukaa' çarşısına gitti. Sat­mak üzere keş ve yağ götürdü. Sonra çarşıya gidişleri arka arkaya devam etti. Çok geçmedi, Abdurrahmân Rasûlullah'ı ziyarete geldi. Üstünde (zifafa girenlere mahsûs olan) sarı zağferân lekesi vardı. Ra­sûlullah (S) ona:

—  "Evlendin mi?" diye sordu. Abdurrahmân:

—  Evet evlendim, dedi. Rasûlullah:

—  "Kimle evlendin?" dedi.

O da:

—  Ensâr'dan bir kadınla evlendim, dedi.

Rasûlullah:

—  "Ne kadar mehr verdin?" dedi.

Abdurrahmân:

bir çekirdek (yânî beş dirhem) ağırlığında altın yâhud altın­dan bir çekirdek verdim, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (S) Abdurrahmân'a:

—  "bir koyun (kesmek sureti)le olsun düğün yemeği yap!" bu­yurdu

Buhari - KİTABU'L-BUYU' - 2
14378

Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, Ebû Kilâbe'den tahdîs etti. Bi­ze Mâlik ibn Huveyris tahdîs edip şöyle dedi. Biz yaşıt gençler toplu­luğu olarak Peygamber(S)'e geldik ve O'nun yanında yirmi gece kaldık. Rasûlullah son derece hassas ve ince yürekli idi. Konukluğu­muzun uzamasından ailelerimizi özlediğimizi anlayınca yâhud ailele­rimize iştiyak duyduğumuzu anlayınca, geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de haber verdik.

Rasûlullah:

—  "Ailelerinizin yanına dönünüz, onların içinde ikaamet edi­niz, onlara dînî bilgileri Öğretiniz, onlara dînî vecîbelerini eda ve ha­ramlardan çekinmelerini emrediniz" buyurdu.

Mâlik ibn Huveyris'in râvîsi Ebû Kılâbe şöyle dedi: Mâlik ibn Huveyris bana Peygamber'in daha birçok vasiyetini zikredip bildir­di. Ben onların bir kısmını ezberimde tutuyor, bir kısmını da tutamı­yorum. Mâlik'ibn Huveyris, Rasûlullah'ın şunları da buyurduğunu bildirdi:

—  "Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece na­maz kılınız. Namaz vakti gelince biriniz size ezan okusun, en büyü­ğünüz, en faziletliniz de size imamlık etsin!"

Mâlik ibn Huveyris
14385

el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Me­dine'ye hicret edip geldiğinde onaltı yâhud onyedi ay Kudüs'teki Bey-tu'l-Makdis tarafına doğru namaz kıldırdı. Fakat her zaman kıblesinin Ka'be'ye karşı döndürülmesini arzu eder dururdu (ve bu arzusunu gökyüzüne bakarak Yüce Allah'a karşı izhâr eylerdi). Bunun üzeri­ne Yüce Allah: "Biz, yüzünü çok kere göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni her hâlde hoşnûd olacağın bir kıb­leye döndürüyoruz. (Namazda) yüzünü artık Mescidi Haram tarafı­na çevir. Siz de nerede bulunursanız yüzlerinizi o yana döndürünüz..." (ei-Bakara: 144) âyetini indirdi. Bu suretle kıble, Ka'be tarafına yöneltildi.

O gün sâhâbîlerden bir zât ikindi namazım Peygamber'le bera­ber Ka'be'ye doğru kılmıştı. Bu zât sonra (ertesi gün sabah vakti) Medîne'den çıktı ve Küba'da sabah namazı kılmakta olan bir Ensâr cemâatine uğradı. Bunların Kudüs'e doğru namaz kıldıklarım görünce, namâzdakilere: Peygamber'le beraber namaz kıldığını ve Peygamber'in Kabe'ye yöneltildiğini ve kendilerinin ikindi namazında rukû'da iken Ka'be'ye doğru döndüklerini şehâdet suretiyle haber verdi. Kubâ halkı da Şam'a doğru namaz kılarlarken Ka'be tarafına yönediler

el-Berâ ibn Âzib
14405

Bize Şuayb, ez-Zuhrî'den tahdîs etti. O şöyle demiştir:

Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ve Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân tah­dîs ettiler ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Sizler; Ebû Hureyre, Rasûlullah'tan hadîs rivayetini çok yapıyor diyorsunuz ve yine sizler: Muhâcirler'in ve Ensâr'ın hâlleri nedir ki bunlar Rasûlullah'tan Ebû Hureyre'nin hadîs rivayet edişi gibi hadîs rivayet etmiyorlar, diyor­sunuz. Şu muhakkak ki Muhacir kardeşlerimiz çarşılarda alışveriş etmek meşgul ediyordu. Ben ise karın tokluğuna karşılık Rasûuıllah'tan hiç ayrılmaz, dâima O'nunla beraber olurdum. Bunun için onla­rın bulunmadıkları zaman ben hâzır bulunur, onlar unuttuklarında ben hafızamda tutar ezberlerdim. Ensâr'dan olan kardeşlerimi de mallarındaki çalışmaları meşgul ediyordu. Ben ise Suffa fakirlerin­den olan fakır bir kişi idim. Diğer sahâbîler hadîsleri unuturlarken, ben ezberimde tutar bellerdim. Muhakkak Rasûlullah (S) söylemek­te bulunduğu bir hadîs hakkında: "Ben şu makaalemi bitirinceye kadar elbisesini yayacak; sonra da elbisesini kendine doğru toplayacak her kişi elbette benim söyleyeceğim sözleri kesin olarak ezberleyecektir*' buyurmuştu. Bunun için ben hemen üzerimdeki renkli bezi Rasûlullah o makaalesini bitirinceye kadar yaydım, akabinde o bezi göğsü­me doğru topladım. Artık sonra Rasûlullah'ın bu konuşmalarından hiçbirşeyi unutmadım

Buhari - KİTABU'L-BUYU' - 1
14403

Bize Ebu'n-Nu'mân tahdîs etti. Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den tahdîs etti ki, Selmân ibn Âmir (R): "Erkek çocuğun doğumu ile beraber akîka vardır" demiştir.

Ve Haccâc ibn Minhâl şöyle dedi: Bize Hammâd ibn Seleme tah­dîs etti. Bize Eyyûb, Katâde, Hişâm ibn Hassan el-Ezdî ve Habîb ibnu'ş-Şehîd; bunların dördü de Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Sel­mân ibn Âmir(R)'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere haber verdi.

(Sufyân ibn Uyeyne ve) birçokları da Âsim ibn Selmân'dan ve Hişâm ibn Hassân'dan; onlar da Hafsa bintu Sîrîn'den; o da er-Rebâb (ibn Âmir ed-Dabbî)'dan; o da Selmân ibn Âmir ed-Dabbî'den; o da Peygamber'den olmak üzere söyledi.

Bu hadîsi Yezîd ibnu İbrâhîm, îbn Sîrîn'den; o da Selmân ibn Âmir'den onun sözü olarak, yânî mevkuf olarak rivayet etti.

Ve Esbâğ ibnu'l-Ferec de şöyle dedi: Bana Abdullah ibnu Vehb, Cerîr ibn Hâzım'dan; o da Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da Muham­med ibn Sîrîn'den haber verdi. O da dedi ki: Bize Selmân ibnu Âmir ed-Dabbî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Erkek çocuğun doğumuyla beraber akîka vardır. Onun adına akîka kurbânı kanı dökünüz ve çocuktan ezayı gideriniz!"

Buhari - KİTABU'L-AKIKA - 5
14401

Esma (R) Mekke'de iken oğlu Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e hâmile olmuştu.

Esma şöyle dedi: Ben gebelik müddetini tamamlamış olduğum hâlde (Mekke'den yola) çıktım. Muhacir olarak Medine'ye geldim ve Küba'ya indim. Ve Abdullah'ı Küba'da doğurdum. Sonra çocuğu­mu Rasûlullah(S)'a götürdüm de kucağına koydum. Sonra Rasülullah bir hurma İstedi, onu çiğneyip ezdikten sonra çocuğun ağzının içine tükürdü. Bu suretle oğlumun mi'desine ilk giren şey, Rasülullah'ın tükrüğü oldu. Sonra Rasûlullah hurma çiğnemi ile çocuğun da­mağını oğdu. Bundan sonra çocuğa duâ etti, bereket ve hayır diledi. Ve Abdullah ibnu'z-Zubeyr (Hicretten sonra Medine'deki Muhacir) müslümân aileleri içinde ilk doğan çocuk oldu. Müslümanlar da Ab­dullah'ın doğumu ile çok sevindiler. Çünkü müslümânlara:

— Yahudiler sizlere büyü yaptılar, artık sizden çocuk doğmaz, denilmişti

Esma